Amerika'da Doğum, Bir Seyyah Doğdu - Zeynep & Seyyah

Amerika'da Doğum, Bir Seyyah Doğdu - Zeynep & Seyyah

Zeynep KAYA ÖZDEMİR 33 yaşında. İngilizce öğretmeni ama artık çalışmıyor.
Şimdilik İstanbul’da yaşıyor.
Seyyah adında 2,5 yaşında bir oğlu var.
Doğumunu Amerika'da gerçekleştirmiş. Okulsuz eğitimi benimsemiş. Ve fırsat buldukça ailece dünyayı keşfediyorlar.

Hamilelik öncesi bol yurt dışı seyahatleriniz var mıydı? Alışkın mısınız yurtdışına?

-Yurt dışına, kısa ve uzun yolculuklara alışkınım. Kendimi bildim bileli hep dünyayı gezmek istemişimdir. Şansıma benimle aynı gezme tutkusuna sahip bir eşim var. Hamilelik öncesi de Amerika, Avrupa, Afrika, Asya‘da pek çok farklı noktayı görme şansımız oldu.


Amerika'da doğum yapma isteği nasıl doğdu? Süreç nasıl gelişti?

-Aslında hamile kaldığımı öğrendiğimde böyle bir şey yapmayı düşünmemiştim. Çevremizde bunu yapan arkadaşlarımız vardı. Deneyimlerini bizimle paylaşmalarının da etkisiyle, eşimin çok istediği bir şeydi.
Ben hamileliğin ilk üç ayında bulantılar ve uyku haliyle allak bullak olduğum için, öncelikle ‘asla’ dedim. İkinci üç aylık dönemde, olabilir mi merakı ile orada doğum yapmış birkaç arkadaşın fikirlerini aldık. Son iki ayda gitmeye karar verdik.
Sadece eşim ve ben gidecektik. Şansımıza (aslında planlamamıştık ama çok iyi denk geldi), eşimin bir önceki seneden de biraz izni olduğu ve harika çalışma arkadaşları olduğu için tüm süreçte birlikte olabildik.

Şehre karar verme, ev araştırması, hastane araştırması, kararımızı destekleyici bir doktor, ailelerimizin teşvik ve destekleri ile çıktık yola. Babam dede olacağını ilk öğrendiğine, ‘Amerika’ya gidiyorsunuz zaten, orda doğum yapsana’ demişti. Konuyu annemle ilk paylaştığımda, ‘doğum her yerde aynı, git yaparsın’ diye destek oldu. Kardeşlerimiz keza her zaman destektiler zaten. Biz de bir cesaret ve heyecanla çıktık yola.


Tam destek önemli oluyor bu durumlarda. Başka bir ülkede doğum yapmak nasıl bir deneyimdi?

-Açıkçası harika bir deneyimdi. Herkes aynı derecede iyi şartlara denk gelmeyebiliyor. Yapılacak her şeyi, atılacak her bir adımı, gitmeden önce dinlediğimiz deneyimlerden başka bir bilgimiz olmadan, eşimle birlikte arayıp bulup keşfedip ikimiz başardık. Hamilelikle ilgili zorluklar ve her şeyi orada o anda sıfırdan keşfetmenin verdiği heyecan ve şaşkınlığı hissetsem de, eşim bunlara ek olarak bir de bir hamile ile yaşama ve evi çekip çevirme konusunun da üstesinden geliyordu. Ben bu konuda çok şanslıydım. Ama sıkıntılı zamanlar da oldu, zor zamanlar da. Sabrettik, uğraştık, çok yorulduk ama harika deneyimler ve kucağımızda bir evlatla döndük yuvamıza.

Evimizi, Chicago’ya vardıktan iki gün sonra bir gazete ilanından bulduk ve ertesi gün de yerleştik. Merkeze, market, eczane, park, otobüs, metro, taksi ve hastanemize oldukça yakındık.


Ülkemizde bile zor seçimken yurt dışında hastahane ve doktor seçimini nasıl yaptınız?

-Hastanemize, orada doğum yapan bir arkadaşımızın tavsiyesi ile karar verdik. Hep söylerim, o arkadaşım az bile anlatmış, gerçekten çok iyi şartlarda, çok iyi bir hastanede doğum yaptım (Chicago, St. Joseph Hospital).

Amerika’da diyesim geliyor ama her eyalet, hatta her hastane için bile aynı şeyleri söylemek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Benim doğum yaptığım hastanede diye anlatmak belki daha doğru olur. Sezeryan, doktorun kariyerine sürülmüş kara bir leke gibi algılanıyor sanırım. Adını bile andırmak istemiyorlar. Zira ben doğumdan çok korkan bir bayan olarak, yine de sordum. Kesinlikle yanaşmadılar. Orada normal doğumun gerçekleşmesi için (çok uç bir sağlık problemi olmadığı sürece) 42. Haftanın sonuna kadar bekliyorlar. Burada 38. Haftada bebeği alırız diyen doktorlara selam olsun ;)

Malesef normalleştirilmeye çalışılan bir durum. Sizin doğumunuz nasıl gerçekleşti?

42. haftanın sonunda ultrasonla son duruma bakılıp birkaç gün daha beklenip beklenemeyeceğine bakarız demişlerdi bana. Benim oğlum da içeride pek bir rahat olacak ki, 41. haftanın sonunda gelmeye karar verdi. Yine de bizi bir gün daha fazladan bekletti diyebiliriz. Normal doğum sürecim 22-23 saat kadar sürdü. Bebiş normal yollarla doğmak istemeyince, sonunda doktorum benim teklifim ile sezeryana onay verdi, resmen kahrolarak.

Bebişimizi sonunda sağlıklı bir şekilde kucağımıza aldık. Hastanenin, doktorların ve hemşirelerin temizliğini anlata anlata bitiremiyorum. Bir hastane düşünün ki hastane kokusu yok, tertemiz, mis gibi. Odanıza giren her bir kişi önce, gayet doğal olarak, ellerini kapının yanında dezenfekte ediyor ve çıkarken de aynı şekilde. Doğum yaptığım yatak bile hiç doğum yapılmış yatak gibi olmadı, çok pratik çok temizler. Hemşirelerin gösterdiği özeni, yanımda her hangi bir yakınım olsa o derece gösteremezdi. İlgi, alaka, sevgi ve saygı. Herkesin işini severek yaptığını 65-70 yaşlarındaki bir hemşirenin odaya bembeyaz sıcak havlularla girip, ‘bebiş gelince onu bunlarla karşılayacağım, şuraya koyup onu özenle sıcak tutacağım demesinden, gecenin bir yarısı sadece kontrole gelen doktorun bile gülümsemesinden, 40 senesini aynı hastanede çalışarak geçirmiş insanların her gün mutlu bir ifade ile yardıma koşmasından anlayabiliyorsunuz. E alışık olmadığınız için de mutluluk ve şaşkınlık karışımı bir halde bakakalıyorsunuz.

Doktorum, ilk doğumunu yapan biri olarak zaman zaman teklediğimde hiç üşenmeden yanıma gelip seni anlıyorum, çok iyi gidiyorsun dedi. Doğumdan sonra yanıma gelerek beni tebrik etti ve sezeryan olduğu için ne kadar üzgün olduğunu söyledi. Akabinde çocuk doktoru gelerek bebeğe neler yaptıklarını tek tek anlattı, sağlık durumuyla ilgili bilgi verdi ve kısa süre sonra kıtalar arası yolculuğun bebek için nasıl olabileceği ile ilgili tüm sorularıma tatmin edici cevaplar verdi. Orada kaldığımız süre boyunca odama iki kere( iki farklı günde) bir emzirme uzmanı gelerek emzirmeyle ve bebeğin beslenme süreci ile ilgili beni ayrıntılı bilgilendirdi. Kartını vererek, eve çıktıktan sonra da istediğim zaman arayıp soru sorabileceğimi söyledi.



Kısacası herşey olması gerektiği gibi yani! Doğum sonrası tekrar ülkenize evinize dönüş ne zaman oldu?

-Hastaneden çıkmadan önce, pasaport için gerekli olacak doğum belgesini birkaç gün sonra alabileceğimizi öğrendik. İlk birkaç gün ben evdeydim, eşim çıkıp resmi işlemleri halletti. Doğum belgesi hazır olur olmaz pasaport başvurusu için randevumuzu aldık. Tüm işlemleri halletmemiz on gün sürdü ve oğlumuz on günlükken uzun bir uçuşla ülkemize döndük.
Uçuş, on günlük bir bebekle yapılmasına ve bebekli hayatı henüz anlamamış ebeveynler olarak tüm yorgunluğumuza rağmen oldukça rahattı. Uçak içi sesi zaten bebeğin rahat uyumasını sağlıyor. Sık sık alt değiştirme ve beslenme (sütümü sağmış olduğum için uçakta emzirmedim) dışında bebek için uykuyla, anne içinse bebek için endişelenmekle geçiyor. Ne kadar gereksiz endişeler olduğunu çocuğunuz büyüdükçe anlıyorsunuz tabi.


Yurt dışında Anne olmanın sizi en çok zorlayan yanı ne oldu?

-Sezeryan olduğum için düzenli almam gereken ağrı kesicileri (orada çok güçlü bir şey de vermiyorlar zaten), bebekli hayatın getirdiği uykusuzluktan dolayı unutup da ağrı çekmem zorladı beni sadece. Oğlumuz umduğumuzdan daha geç gelmeye karar verince, eşimle Şems’le Mevlana gibi olduk. Kendimi bitki çaylarına verdiğim son bir iki hafta sadece muhabbet ve dinlenme ile geçti (ah ne özledik öyle dinlenmeleri…).
Eşimin en çok zorlandığı nokta bence, eksi 10’lu derecelerde, ayazda benimle yürümeye çalışırken, bir sancı girip de o şartlarda bir yolun ortasında olduğumuz yerde kalıp beklemek oldu sanırım.

Uykusuzluk bizi feci vurdu. Maalesef geçmişte, yakın aile dostlarımızda şahit olduğum, ‘bebeklerde uykuda nedensiz ölüm’ tecrübesi beni çok etkilemiş olacak ki, 24 saat başında uyumayan birisi olması konusundaki ısrarım bizi biraz uykusuz bıraktı. Eşimin bu konudaki anlayışına her zaman müteşekkirim.

Eş konusunda şanslı olduğunuz aşikar. Başka bir ülkede böylesine önemli bir süreçte başbaşa olmak nasıldı?

-On günlük süreçte, bebeğimizi ilk defa birlikte yıkadık, altını ikimiz de değiştirdik, ikimiz de uyuttuk, ikimiz de taşıdık, (zaman zaman sütümü sağdığım için) ikimiz de besledik ve bu üçümüzün arasında harika bir bağ oluşturdu. Arada (yardım için bile olsa ve bizi dinlenme konusunda rahatlatacak bile olsa) bir üçüncü kişinin olmaması bizim için çok farklı bir deneyim oldu.



Yurt dışında doğumu tercih etmenizin çocuğunuz için ne gibi artı yanları var? Faydasını görmeye başladınız mı?

-Bizim araştırdığımız dönemde, doğum ile vatandaşlığı sadece Amerika veriyor bilgisine ulaşmıştık. Şu anda oğlumuz hem Amerika hem de Türk vatandaşı.

Bu durumun artıları ve eksileri tamamen, ailenin yaşam tarzına ve tercihlerine göre değişkenlik gösteriyor kanısındayım. Ömrü boyunca Türkiye’de yaşayacak ve belki çocuğu da hiç Amerika’da yaşamayacak bir aile için bu durumun avantajı sadece o pasaportun Türkiye’de gördüğü saygı, ilgi ve değer olabilecekken; dünyayı gezen bir aile için bu avantaja bir de hiçbir zaman vize problemi yaşamama eklenecektir. İlla Türkiye’de üniversite okusun diyen bir ailenin çocuğu, gerekli şartları karşıladığı takdirde burada üniversiteye daha avantajlı koşullarda girebilecekken, Amerika’da kendi doğduğu eyalette üniversiteye gidecek çocuk çok daha uygun maliyetlerle bunu yapabilecektir. Örnekler çoğaltılabilir ve her farklı aile ve düşünce tarzı için Amerika’da doğum yapmanın avantajları iyi bir araştırmayla bulunabilir.

Biz hayatımızda bunun avantajlarını yaşamaya başladık mı evet. En maddi örnekten en manevi olana doğru yazarsam; Amerika’da ve çevresindeki konaklama, tatil, gezi konularında Amerikalıların faydalandığı uygun fiyatlardan faydalanabiliyoruz. Neredeyse hiçbir ülke için oğlumuza vize almıyoruz. Amerika pasaportlu bir çocukla seyahat ettiğimiz için genelde pasaport geçişlerimiz daha rahat olurken, bazen bazı Avrupa ülkeleri (çocuk kaçırma olaylarına istinaden) bizi daha çok da didikleyebiliyor, ama ben eğleniyorum şahsen, onlar sordukça ben uzun uzun anlatıyorum, bir gün doğum hikayeme kadar geleceğiz sanırım.

Şimdi gelelim bizim için en güzel gelişmeye. Oğlumuz için, orjinali ‘unschooling’ yani okulsuzluk anlamına gelen bir yaşam tarzı benimsemeye karar verdik. Eğer sadece Türk vatandaşlığı olsaydı, yine bu kararı verirdik. Ama beşinci sınıf yaşına gelene kadar saklanmak, ceza ödemek, ileriki hayatında karşısına çıkabilecek olumsuz kayıtların alınması gibi şeylere maruz kalacaktık. Şimdi ise, Amerika’da bir okula kayıt olup, eğitimini tamamen yasal olan evde eğitim tarzında alacak şekilde ayarlamaları yapıp, diplomaya gerek duyulduğu dönemlerde o diploma için gereken sınavlara girip diplomalarını da alabilecek. Amerikan vatandaşlığı bize bu konuda yasal bir özgürlük sunuyor.


Benimde zaman zaman içimden geçen olmasını istediğim şey aslında. Hatta olması gerekende zaten bu ama biz insanlar herşeyi olduğu gibi eğitim işinide çok yozlaştırmışız.

-Ben ona bir değer kazandırmak istediğimde, bir şey öğretmek istediğimde aslında doğrusu benim ona öğretmem değil, onun benden öğrenmesi.

Ben bir öğretmendim. Eğitimcilerin beni çok iyi anlayacağını düşünüyorum. ‘Öğretmemek’ bizim için çok zordur!

Okulsuzluğu tercih etmiş, eden ebeveynler de şunu çok iyi anlayacaktır, ‘öğretmek’ değil, ‘öğrenmek’ , olması gerekendir.

Beni de zorladı başta, ama bu kararı aldım ve bu şekilde yaşayacağız inşallah.


Okulsuzluk ile ilgili bildiklerinizi paylaşır mısınız?

Unschooling yani okulsuzluk. Çocuğumuz (kendi istemediği sürece), okula gitmeyecek. Bu, yaşadığımız zamanda azınlık denebilecek kadar az kişi tarafından benimsenen ve olabildiğince ucu açık ve özgür bir yaşam tarzı ki, bu yüzden oldukça radikal bir davranış olarak kabul görüyor, bazen de görmüyor. Bazı ülkelerde legal, bazılarında yasalara aykırı değil ama tam olarak yasal da değil, bizim ülkemizde ise ilkokula dört sene boyunca örgün öğretimle devam etme zorunluluğu olduğu için illegal kabul ediliyor.
Bildiğim kadarıyla cezası, trafik cezası tarzında, size çocuğunuzu okula göndermediğiniz için para cezası olarak kesiliyor, trafik cezası gibi ödüyorsunuz. Ara sıra (şehrine ve şikayet edilip edilmemenize göre değişiyor) evinize polis gelip çocukla ilgili bir kontrol yapıp gidebiliyor.
Türkiye’de okulsuzluk yasal olabilir mi? Ya da olmalı mı? Bu tartışmaya açık bir konu, durumu suiistimal edecek, bu gibi bir uygulama yasal olduğu takdirde çocukların hayatını, evlendirme ya da çalıştırma ile zindana çevirebilecek insan çok fazla, kabul edelim. Bu yüzden, aynen Amerika’da doğum konusunda olduğu gibi, bunu tercih eden insanlar ve ben de, hiç kimseye ‘bunu yap, bu güzel, bu daha iyi, bu şöyle, böyle …’ demiyoruz. Araştıran, niyetlenen, kendi isteği ile yapmak isteyen varsa, sorarsa anlatılır, araştırırsa zaten kaynak çok, okur öğrenir. Zira bu sadece çocuğun eğitimi ile değil, tüm ailenin yaşam tarzı ile ilgili bir konu.

Oğlumun Amerikan vatandaşlığı olduğu için, bize en doğru gelen uygulama olan, Amerika’da bir okula kayıtlı olarak ‘evde eğitim’e dahil olmak ve gerek duyulduğu zamanlarda diploma almak. Biz diploma alabilme amacıyla evde eğitime dahil olmak, fakat hayatımızı genel hatlarıyla ‘unschooling’ yaparak yani tamamen okul eğitimi olmaksızın geçirme taraftarıyız. Hayırlısı diyelim.


Peki nasıl bir annesiniz?

-Rahat. Geçen gün anneannem oğlumun hareketliliği ile ilgili nasıl çözüm bulabileceğime dair birkaç tavsiye verdi (çocuğu kısıtlamak için), ben de ‘çocuk o, başka nasıl atacak enerjisini, ne istiyorsa yapsın’ deyince, ‘ne geniş kadınsın’ dedi. Öyleyim işte ben, rahatım, genişim. Bazen arkadaşlarım park tecrübelerini anlatıyor, ‘biz çocuğun dibinden ayrılamıyoruz, bir anne var, çocuğu düşüyor, kalkıyor, yerlerde yuvarlanıyor, hayvanlara dokunuyor, o hiç oralı değil, ne biçim anne anlamadık’ gibi şeyler söylüyorlar. İşte ben o ‘ne biçim’ anneyim.
Parktan ayrılana kadar üzerimizden ayrılmayan ‘ne biçim anne baba bunlar’ bakışlarına rağmen, rahat, müdahale etmeyen, karışmayan, sürekli çocuğa ‘onu yap, bunu yapma, aa ne kadar ayıp, bak o hiç ağlıyor mu, annesi gidelim deyince bak hemen gidiyor vs.’ demeyen anne babayız biz.

Oğlum ‘hayır’ kelimesini biliyor ve anlıyor. Bir şeye hayır dendiysek geri dönüş yok. Hiç mi tutturmuyor, çocuk bu her şeyi deniyor. Ama hayırsa, hayır! Biz gerçekten, hayır denmesi gerekenlere hayır deyip, bu kelimeyi asla keyfimize ya da rahatımıza göre kullanmıyoruz.
Ben rahatlığımın ve sabrımın mükafatını her daim aldım. Beni zorlayan hareketleri de, ‘çocuk o ve bu çok doğal’ diye kabul ettim, huzurumu hiç kaçırmadım.

Ben de herkes gibi, herkes kadar araştırarak, okuyarak, deneyimlilerden fikir alarak yetiştiriyorum çocuğumu. Doğru davranışlarla, çocuğu doğru şekilde yönlendirir, sadece olumsuz davranışlarını da görmezden gelirim. Ve bu her zaman işe yarar, hepsi bu. Rahatlık, sabır, "hayır"ın doğru yerde kullanımı ile ben oğlumla tüm dünyayı, her koşulda gezebilirim.


Sizin annelik serüveninizden yola çıkarsak, diğer annelere ne tavsiyelerde bulunursunuz?

-Lütfen rahat olun. Geniş olun. Ne kendinizi ne de çocuğunuzu kasmayın. Özgür bırakın çocuğunuzu. Bir çocuğun hayatını yaptığınız en basit, en küçük bir davranışın bile dağlar kadar etkileyeceğini lütfen unutmayın! Düşmesin diye engellenen çocuk, düştüğünde başı yarılacak bir çocuktan daha çok zarar görmüştür! Bunu hatırlamanızı diliyorum.

T-shirtündeki o leke asla çıkmayabilir ve akrabalar eş dost sizi ayıplayabilir. Duymayın, o yine çamurlu elleriyle bırakın göbeğini kaşısın, domates sosuna bulanmış avuçlarıyla sofradan kaçıp eteğini tutup dans etsin.

Eviniz darmadağınık mı, belki de eşyaları azaltmanız gerekiyordur? Ona oyun alanı açın evde. Evinize geldiğinde köşe bucak alıcı gözle bakanla birkaç sene görüşmeyin. O çocukluğun doyasıya yaşanmak için sadece birkaç senesi var, ne kadar çabuk geçtiğini, bitince pişmanlıkla anlamayın!

Aceleci olmayın. Çalışan annelerin genel sorunu zaman kısıtlı. Ama buna rağmen, lütfen çocuğunuza ayırdığınız zamanları aceleye getirmeyin. Sizi yoran etkenler için, çocuğunuza ayırdığınız zamandan kısmak ya da onun uyku vaktinde daha çok iş yaparak kendinizi paralamak yerine, üstünüzdeki diğer sorumluluklarınızı devredebileceğiniz insanlar sokun hayatınıza.

Çocuğunuza, sizin hoşunuza giden bir şekilde, çok sevdiğinizi ve çok değerli olduğunu lütfen her Allah’ın günü söyleyin.

Ben ona her gün ‘İyi ki doğdun Seyyah’ diyorum. Hani anneler günü, babalar günü, sevgililer günü bir gün olmasın, biz onları her gün seviyoruz diyoruz ya; onun doğum günü de bir gün olmasın, sizin evde her gün onun doğum günü olsun ;)


BİR ÇOCUK BÜYÜRKEN; Aldığımız, alacağamız her kararın sorumluluğu bir kat daha yükleniyor omuzlarımıza. Ama bir şekilde nasıl ki su yolunu buluyor, hayatta öyle akıp gidiyor kendi yolunda.
İyiki doğmuş Seyyah, hayata bir yol daha koyulmuş...


Eğer Amerika'da doğum ile ilgili daha fazla bilgi edinmek, Zeynep ve Seyyah'ın hikayesini takip etmek isterseniz Zeynep'in bloğunu takip edebilirsiniz;
amerikadadogumiyikigittim.blogspot.com.tr